Çevre Bilincinin Toplumsal Etkileri

Dr. Hüseyin UÇAR

4 Temmuz 2021

Çevre bilinci, yalnızca bireysel davranışların dönüşümüyle sınırlı kalmayıp, toplumların yapısal, kültürel ve ekonomik boyutlarını etkileyen güçlü bir toplumsal dinamik haline gelmiştir.
Son yıllarda artan çevre felaketleri, özellikle 2021 yazında Türkiye, Yunanistan ve ABD’de yaşanan büyük orman yangınları [1], çevre bilincinin artık ertelenemez bir sorumluluk olduğunu göstermiştir.

Çevreye duyarlılığın artması, yaşam tarzlarında ve tüketim alışkanlıklarında ciddi değişiklikler yaratmıştır.
Örneğin, tek kullanımlık plastik ürünlere karşı gelişen toplumsal tepki, birçok ülkede yasa değişikliklerine yol açmıştır [2].
Bu süreç, bireylerin çevresel kaygılarını kolektif hareketlere dönüştürdüğünü göstermesi açısından önemlidir.

Çevre bilincinin gelişmesiyle birlikte sivil toplumun da etkisi büyümüştür.
Greta Thunberg’in başlattığı “Fridays for Future” hareketi, sadece Avrupa’da değil, Türkiye dâhil birçok ülkede gençleri iklim eylemi için sokağa çıkmaya teşvik etmiştir [3].
Bu hareketin örgütleyici gücü, çevre bilincinin dijital çağda nasıl hızla yayılabildiğini ortaya koymuştur.

Toplumsal düzeyde çevre bilincinin artması, seçim politikalarını da etkilemeye başlamıştır.
2020’de Avrupa Yeşil Mutabakatı’nın benimsenmesi, çevre dostu ekonomi modelinin halk desteğiyle mümkün olduğunu ortaya koymuştur [4].
Bu bağlamda Türkiye’nin de 2021 yılında Paris İklim Anlaşması’nı Meclis gündemine alması dikkat çekicidir [5].

Çevre bilincinin ekonomik etkileri de toplumsal yapıyı dönüştürmektedir.
Yeşil ekonomi ve döngüsel üretim modelleri, istihdam ve üretim ilişkilerinde yeni iş alanlarının oluşmasına neden olmaktadır [6].
Tarım, enerji ve inşaat gibi sektörlerde sürdürülebilirlik ilkesiyle uyumlu uygulamalar toplumda çevresel sorumluluğun ekonomik karşılığını bulmasını sağlamaktadır.

Ayrıca, çevresel adalet kavramı da çevre bilincinin toplumsal etkilerini anlamak için kritik bir yere sahiptir.
Düşük gelirli ve kırılgan grupların çevresel zararları daha fazla yaşadığı görülmekte, bu durum sosyal eşitsizlikle çevresel duyarlılık arasında güçlü bir bağ olduğunu göstermektedir [7].

Pandemi süreci de çevre bilincinin toplumsal etkilerini gözler önüne sermiştir.
COVID-19’un insan doğa etkileşiminin bozulmasından kaynaklandığına yönelik bilimsel veriler [8], insanların doğaya yaklaşımını yeniden düşünmesine yol açmıştır.
Evde kalma süreçlerinde doğaya duyulan özlem, birçok bireyin yeşil alanların ve biyoçeşitliliğin kıymetini yeniden fark etmesine sebep olmuştur.

Çevre bilinci, toplumsal değerleri de dönüştürmektedir.
Artık doğaya zarar vermeyen yaşam biçimleri “ahlaki üstünlük” olarak kabul görmekte; etik tüketim, sosyal prestij aracı haline gelmektedir [9].
Bu durum sosyal medyada çevre dostu alışkanlıkların paylaşılmasına ve yayılmasına zemin hazırlamaktadır.

Kentleşme politikalarında çevre bilinciyle birlikte dönüşüm başlamıştır.
2020 yılında İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin “Yeşil İstanbul” vizyonu kapsamında başlattığı kent bostanları projesi, topluluk temelli doğa ilişkisini yeniden inşa etmeye yönelik önemli bir adımdır [10].
Aynı şekilde, belediyelerin karbon nötr hedefleri koyması, yerel halkın çevre politikalarına daha fazla dahil olmasını sağlamaktadır.

Çevre bilincinin artışı, toplumsal dayanışma modellerini de yeniden şekillendirmektedir.
Doğa tahribatına karşı yapılan çevre nöbetleri (örneğin Kazdağları, İkizdere eylemleri), farklı sosyal kesimleri bir araya getirmekte ve toplumsal ortak değerler yaratmaktadır [11].
Bu durum çevre bilincinin hem dayanışma hem de çatışma potansiyeli taşıdığını göstermektedir.

Ancak çevre bilincinin topluma etkisi sadece olumlu değildir.
Ekolojik kaygı, özellikle genç kuşaklarda “eko-anksiyete” adı verilen bir psikolojik stres türüne de neden olmaktadır [12].
Bu durum, çevre eğitiminin yalnızca bilgi değil, umut ve çözüm odaklı olması gerektiğini ortaya koymaktadır.

Sonuç olarak, çevre bilinci, 2021 yılı itibarıyla bireysel farkındalığın çok ötesine geçerek toplumsal dönüşümün bir parçası haline gelmiştir.
Bu bilinç; eğitimden siyasete, ekonomiden kültüre kadar her alanda etkili olmaktadır.
Doğayla uyumlu bir yaşamın mümkün olduğu fikri, artık sadece çevreci hareketlerin değil, ana akım toplumun da ortak hayali haline gelmiştir.
Bu hayalin gerçek olması için çevre bilincinin kalıcı politikalarla, katılımcı yaklaşımlarla ve kuşaklar arası iş birliğiyle desteklenmesi elzemdir.

Kaynakça

  1. WWF Türkiye (2021). 2021 Orman Yangınları Raporu.
  2. UNEP (2019). Single-Use Plastics: A Roadmap for Sustainability.
  3. Fridays for Future (2020). Global Climate Strike Report.
  4. European Commission (2020). European Green Deal.
  5. Anadolu Ajansı (2021). “Türkiye Paris İklim Anlaşması’nı Gündeme Aldı.”
  6. OECD (2020). Green Growth Indicators 2020.
  7. Bullard, R. (2007). Dumping in Dixie: Race, Class, and Environmental Quality.
  8. UNEP (2020). Preventing the Next Pandemic: Zoonotic Diseases and How to Break the Chain of Transmission.
  9. Huddart Kennedy, E. et al. (2013). “Green Consumption and Social Status: The Role of Perceived Environmental Concern.” Ecological Economics, 90, 234–241.
  10. İstanbul Büyükşehir Belediyesi (2020). Yeşil İstanbul Projesi Tanıtım Raporu.
  11. Yeşil Gazete (2021). “İkizdere Direnişi 100 Günü Geride Bıraktı.”
  12. Clayton, S. et al. (2017). “Mental Health and Our Changing Climate.” American Psychological Association Report.