Dr. Hüseyin UÇAR
25 Temmuz 2021
Çevre bilincinin gelişimi sadece eğitimsel ya da hukuksal bir mesele değil, aynı zamanda derin psikolojik süreçlerin de ürünüdür. İnsanların çevreye yönelik davranışları, büyük ölçüde bireysel tutumları, değer sistemleri, algıları ve bilişsel çerçeveleriyle şekillenir. Psikoloji bilimi, çevresel davranışların oluşumunda bilinçli kararlar kadar bilinçdışı eğilimlerin de rol oynadığını ortaya koymaktadır [1].
İnsanın doğayla kurduğu ilişki tarih boyunca hem hayranlık hem de hâkimiyet duygusu arasında gidip gelmiştir. Ancak modern psikoloji, özellikle çevresel psikoloji alt dalı sayesinde, bu ilişkinin ne denli karmaşık olduğunu anlamamıza yardımcı olur [2]. Çevresel sorumluluğu yüksek bireylerin ortak özelliklerinden biri, doğayla özdeşlik kurabilme becerisidir. Bu, bireyin kendini doğanın bir parçası olarak hissetmesiyle ilgilidir [3].
Son 50 yılda gelişen çevresel psikoloji araştırmaları, bireylerin çevresel tutumlarının çocuklukta kazanıldığını ve bu eğilimlerin erken yaşta şekillendiğini ortaya koymuştur. Aile içindeki değer aktarımı, okul öncesi çevre deneyimleri ve doğa ile erken temas, bireyin ileri yaşlardaki çevresel hassasiyetini doğrudan etkiler [4]. Bu durum, çevre eğitiminin yalnızca bilgi aktarma değil, aynı zamanda duygu ve değer kazandırma süreci olduğunu gösterir.
Çevre bilincini etkileyen temel psikolojik bileşenlerden biri de bilişsel çelişkidir. Birey, çevreye zarar verdiğini fark ettiği davranışlarda bulunduğunda, kendi değer sistemi ile davranışı arasındaki uyumsuzluğu çözme eğilimindedir. Bu noktada ya davranışını değiştirir ya da çevresel etkisini küçümseyerek kendini rahatlatır [5]. Bu süreç, çevre psikolojisinde “bilişsel uyum sağlama” olarak tanımlanır.
2020 yılında yapılan bir çalışmada, COVID-19 pandemisinin bireylerin çevreyle ilgili algılarını nasıl dönüştürdüğü incelenmiştir. Araştırma sonuçları, özellikle şehirlerde yaşayan bireylerin doğayla temas ihtiyacının arttığını, doğanın bir “güvenli liman” olarak algılandığını göstermektedir [6]. Bu durum, çevre bilincinin kriz zamanlarında daha derinleşebileceğini gösterir.
Çevre bilincini şekillendiren bir diğer unsur da empatidir. Empati, yalnızca insanlar arasında değil, tüm canlılara yönelik bir duyarlılığı da kapsayabilir. Doğaya karşı geliştirilen empati duygusu, hayvanların yaşam alanlarına saygı duyma, ormanları tahrip etmeme ya da enerji tasarrufu yapma gibi davranışları tetikleyebilir [7]. Bu tür bir çevresel empati, özellikle genç nesillerde sosyal medyanın etkisiyle güçlenmektedir.
Psikolojik kuramlar çevre dostu davranışların geliştirilmesinde ödül ve cezanın sınırlı etkisi olduğunu, bunun yerine içselleştirilmiş değerlerin ve tutarlı kimlik oluşumunun daha kalıcı etkiler sağladığını savunur [8]. İnsanlar, yalnızca ceza korkusuyla değil, kendi benlik algılarının bir parçası olarak çevreye zarar vermekten kaçınırlar.
Ayrıca, sosyal normlar da çevresel davranışlarda belirleyicidir. Eğer birey, çevresindeki insanların çevreci davranışlarda bulunduğunu görürse, bu davranışlar “normal” olarak kodlanır ve birey bu normlara uymaya daha istekli olur [9]. Örneğin, bir apartmanda herkes geri dönüşüm yapıyorsa, geri dönüşüm yapmayan kişi sosyal baskı hissedebilir.
Son yıllarda, iklim değişikliği ve çevresel yıkımların yol açtığı ekolojik kaygı (eco-anxiety) psikolojide yeni bir tartışma alanı oluşturmuştur. Özellikle genç kuşaklarda bu kaygı düzeyinin arttığı, gelecekle ilgili umutsuzluk ve çevreye karşı daha hassas davranışlara yönelim gözlemlenmektedir [10]. Bu durum, çevre bilincinin yalnızca bilgiye değil, aynı zamanda duygulara da dayanması gerektiğini gösterir.
Sonuç olarak çevre bilinci, yalnızca dışsal düzenlemeler ve eğitim programlarıyla değil, aynı zamanda bireyin iç dünyasında yaşadığı psikolojik süreçlerle de şekillenir. Bu süreci etkileyen faktörler arasında doğayla özdeşlik, empati, bilişsel çelişki, sosyal normlar ve kimlik oluşumu yer alır. Çevre dostu bir toplum için, psikolojik boyutu dikkate almayan hiçbir strateji uzun vadeli başarı sağlayamaz. Bu nedenle çevresel farkındalık çalışmalarının, bireyin içsel motivasyonlarını ve duygusal süreçlerini de kapsayan bütüncül bir yaklaşımla planlanması büyük önem taşımaktadır.
Kaynakça
[1] Gifford, R. (2014). Environmental psychology matters. Annual Review of Psychology, 65, 541-579.[2] Steg, L., & Vlek, C. (2009). Encouraging pro-environmental behaviour. Journal of Environmental Psychology, 29(3), 309-317.
[3] Mayer, F. S., & Frantz, C. M. (2004). The connectedness to nature scale. Journal of Environmental Psychology, 24(4), 503-515.
[4] Chawla, L. (1999). Life paths into effective environmental action. The Journal of Environmental Education, 31(1), 15-26.
[5] Festinger, L. (1957). A theory of cognitive dissonance. Stanford University Press.
[6] Usher, K., Durkin, J., & Bhullar, N. (2020). Eco-anxiety: How climate change is affecting our mental health. The Conversation.
[7] Schultz, P. W. (2000). Empathizing with nature. Journal of Social Issues, 56(3), 391-406.
[8] Deci, E. L., & Ryan, R. M. (1985). Intrinsic motivation and self-determination in human behavior. Springer Science & Business Media.
[9] Cialdini, R. B. (2003). Crafting normative messages to protect the environment. Current Directions in Psychological Science, 12(4), 105-109.
[10] Clayton, S., & Manning, C. (2018). Psychology and climate change: Human perceptions, impacts, and responses. Academic Press.