Dr. Hüseyin UÇAR
18 Temmuz 2021
Çevre bilinci, yalnızca bireylerin ya da toplumların doğaya karşı duyarlılığı değil, aynı zamanda ekonomik sistemlerin sürdürülebilirliği ile doğrudan ilişkilidir. 2021 yılı itibarıyla COVID-19 pandemisinin küresel ekonomik etkileri hâlâ devam ederken, doğa-insan-ekonomi ilişkisinin ne denli kırılgan olduğu daha açık şekilde ortaya çıkmıştır [1].
Çevre bilincinin ekonomik boyutu üç ana eksende değerlendirilmelidir: doğal kaynak yönetimi, sürdürülebilir üretim-tüketim ilişkileri ve yeşil ekonomi politikaları. Dünya Bankası’nın 2020 verilerine göre, gelişmekte olan ülkelerde doğal kaynaklara dayalı gelirler, GSMH’nin ortalama %15’ini oluşturmaktadır [2]. Ancak bu gelirlerin büyük çoğunluğu kısa vadeli ekonomik çıkarlar uğruna doğayı tahrip eden faaliyetlerle sağlanmaktadır. Çevre bilincinin yükselmesi, bu ülkelerde doğal sermayenin korunması adına uzun vadeli kalkınma planlarının yapılmasını zorunlu kılmaktadır.
Sanayi Devrimi’nden bu yana büyümeyi önceliklendiren ekonomik anlayış, 20. yüzyılın sonlarına doğru çevre sorunlarının artmasıyla yerini yavaş yavaş “sürdürülebilir kalkınma” yaklaşımına bırakmıştır. Bu dönüşüm, özellikle Avrupa Yeşil Mutabakatı gibi uluslararası girişimlerle hız kazanmıştır [3]. 2020 yılında açıklanan bu mutabakat, AB ülkelerinde ekonomik büyümenin fosil yakıtlardan bağımsız olarak sürdürülmesini hedeflemekte ve tüm sektörlere karbon ayak izi azaltımı hedefleri getirmektedir.
Yeşil ekonominin temel ilkesi, çevresel maliyetlerin ekonomik sistemlere entegre edilmesidir. Bu bağlamda, karbon vergileri, emisyon ticaret sistemleri, ekolojik sübvansiyonlar ve kirleten öder ilkesi ön plana çıkmaktadır. Türkiye’de de 2021 yılı itibarıyla Emisyon Ticaret Sistemi’nin altyapısı üzerine çalışmalar hız kazanmış, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı bu konuda pilot uygulamalara başlamıştır [4].
Bir diğer ekonomik boyut ise çevre dostu teknolojilere yapılan yatırımlardır. Uluslararası Enerji Ajansı (IEA) verilerine göre, 2021’in ilk yarısında yenilenebilir enerji yatırımları küresel çapta 250 milyar doları aşmıştır [5]. Bu yatırımlar, çevresel bilincin ekonomik faaliyetleri şekillendirdiğine dair en güçlü göstergelerdendir. Örneğin, rüzgâr türbinleri, güneş panelleri ve elektrikli araçlar gibi teknolojiler hem ekonomik kazanç sağlamakta hem de karbon salınımını azaltmaktadır.
Çevre bilincinin gelişmesiyle birlikte tüketici davranışlarında da gözle görülür değişiklikler meydana gelmiştir. 2021’de yapılan Ipsos araştırmasına göre, tüketicilerin %73’ü çevre dostu ürünleri tercih ettiğini, %61’i ise karbon ayak izini düşürmek için bireysel çaba gösterdiğini belirtmiştir [6]. Bu durum, şirketleri sürdürülebilirlik raporları hazırlamaya ve çevresel performanslarını artırmaya zorlamaktadır. Özellikle B Corp gibi çevresel ve sosyal sorumluluğa dayalı şirket sertifikasyonlarının yaygınlaşması bu dönüşümün ekonomik yansımalarını göstermektedir.
Ancak çevre bilinci ve ekonomi arasındaki ilişki yalnızca büyük çaplı şirketler veya devlet politikaları ile sınırlı değildir. Mikro düzeyde, bireylerin enerji tüketimi, atık üretimi, ulaşım tercihleri gibi günlük ekonomik kararları da doğrudan çevreyle ilişkilidir. Bu bağlamda, çevresel eğitimin küçük yaşlardan itibaren verilmesi, gelecekte daha bilinçli ekonomik bireylerin yetişmesine olanak sağlayacaktır.
Çevre bilinci artırıldıkça çevre maliyetlerinin içselleştirildiği bir ekonomi modeline geçiş mümkündür. Örneğin, Norveç gibi ülkelerde karbon vergisi uygulamaları sayesinde hem devlet gelirleri artırılmış hem de çevresel zararın azaltılması sağlanmıştır [7]. Bu politikalar uzun vadede sağlık, tarım ve enerji sektörlerinde dolaylı ekonomik faydalar yaratmaktadır.
Sonuç olarak, çevre bilinci yalnızca etik bir sorumluluk değil; aynı zamanda ekonomik bir zorunluluktur. Pandemi, iklim değişikliği ve doğal afetlerin sıklığı ekonomik sistemleri ciddi şekilde tehdit ederken, çevreyle uyumlu kalkınma modellerine geçiş her zamankinden daha acil hale gelmiştir. 2021 yılı itibarıyla, çevresel bilinci ekonomik politikaların merkezine yerleştirmeyen ülkelerin sürdürülebilir kalkınma hedeflerine ulaşması zor görünmektedir. Bu nedenle, çevre mühendisliği, ekonomi ve kamu politikalarının entegre biçimde çalışması elzemdir.
Kaynakça
- UNEP (2021). Making Peace with Nature: A scientific blueprint to tackle the climate, biodiversity and pollution emergencies.
- World Bank (2020). World Development Indicators.
- European Commission (2020). The European Green Deal.
- T.C. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı (2021). Emisyon Ticaret Sistemi Çalışmaları.
- IEA (2021). Renewable Energy Market Update – May 2021.
- IPSOS Global Trends Survey (2021).
- OECD (2020). Effective Carbon Rates 2020: Pricing Carbon Emissions through Taxes and Emissions Trading.