Dr. Hüseyin UÇAR
27 Haziran 2021
Çevre bilincinin geliştirilmesi, yalnızca bilgi vermekle sınırlı kalmayan, davranışa dönüşen çok boyutlu bir eğitim, toplumsallaşma ve sorumluluk sürecidir.
Günümüzde çevresel sorunların karmaşıklığı, bireylerin ve toplumların ekolojik duyarlılıklarını artırmalarını zorunlu hâle getirmiştir [1].
Bu nedenle çevre bilincinin geliştirilmesi, sadece eğitim kurumlarına bırakılmayacak kadar geniş bir kapsama sahiptir.
İlk ve en önemli adım çevre eğitiminin erken yaşlarda başlamasıdır.
Çocukların doğayla doğrudan temas kurması, duygusal bağ ve empati geliştirmesini kolaylaştırır [2].
Doğa temelli okul öncesi programları, çevre bilincinin temellerini atan etkili uygulamalardır [3].
İlköğretimden itibaren müfredatlara entegre edilen disiplinler arası çevre eğitimi, öğrencilerin çevresel problemleri analiz edebilmesini sağlar [4].
Ancak çevre eğitimi sadece bilgi aktarımı değil, aynı zamanda tutum ve değer kazandırma sürecidir.
Bu noktada okul dışı öğrenme ortamları da önemlidir: botanik bahçeleri, doğa kampları ve geri dönüşüm atölyeleri gibi deneyim alanları çevresel farkındalığı artırır [5].
Yetişkinlerde ise çevre bilinci, medya, sosyal kampanyalar, yerel yönetim faaliyetleri ve sivil toplum aracılığıyla pekiştirilir.
Örneğin sosyal medyada yayılan kısa belgeseller veya çevre temalı dijital oyunlar genç yetişkinlerde güçlü etkiler yaratmaktadır [6].
Ayrıca, yeşil belediyecilik anlayışı ile yürütülen atık ayrıştırma, bisiklet yolları ve enerji tasarrufu uygulamaları, çevre dostu davranışları tetikler [7].
Toplumsal düzeyde çevre bilincinin geliştirilmesi, kültürel değerlere ve yerel dinamiklere uygun şekilde yürütülmelidir.
Örneğin Anadolu’daki “israf haramdır” anlayışı, modern çevreci etikle birleştirilerek güçlü bir mesaj üretilebilir [8].
Aynı şekilde geleneksel tarım yöntemleriyle doğayla uyumlu yaşama pratikleri güncellenerek genç kuşaklara aktarılabilir.
Çevre bilincinin gelişmesinde medya önemli bir araçtır.
Ancak çevresel mesajların yüzeysel değil, bilimsel ve etkili hazırlanması gerekmektedir [9].
Yalnızca felaketleri göstermek yerine, çözüm yollarına dair ilham verici örneklerin paylaşılması motivasyonu artırır.
Örnek davranış modelleri, çevresel bilinç için oldukça etkilidir.
Ebeveynlerin, öğretmenlerin ve kanaat önderlerinin çevreye duyarlı tutumları, çevre bilincinin rol modeli üzerinden yayılmasını sağlar [10].
Örneğin bir öğretmenin sınıfta pet şişe yerine matara kullanması, öğrencilerde olumlu davranış değişikliğini tetikleyebilir.
Devlet politikaları da bu süreçte belirleyicidir.
Çevreye zarar veren alışkanlıkları caydıran düzenlemeler (plastik poşet ücretlendirmesi gibi), bilinç düzeyini artırıcı etki yaratır [11].
Aynı zamanda çevre dostu davranışları ödüllendiren mekanizmalar, toplumda pozitif dönüşümü hızlandırır.
Bir diğer önemli araç ise katılımcı çevre yönetimidir.
Yerel halkın doğrudan dahil edildiği koruma projeleri, sahiplenme duygusunu artırarak kalıcı bilinç oluşturur [12].
Örneğin köylülerin birlikte yönettiği sulak alanlar, hem koruma hem de ekonomik fayda sağlar.
Çevre bilinci yalnızca bireylerin değil kurumların da taşıması gereken bir sorumluluktur.
Okulların, şirketlerin, belediyelerin çevre yönetim planları olması, çevre bilincinin kurumsallaşmasını sağlar [13].
Kurumsal sürdürülebilirlik raporları, şirketlerin çevresel etkilerini şeffaf biçimde sunmalarını sağlar.
Çevre bilincini artırmanın bir başka yolu da ekolojik okuryazarlık kavramıdır.
Bu, bireylerin doğa sistemlerini anlayarak davranışlarını doğaya zarar vermeyecek şekilde düzenlemeleri anlamına gelir [14].
Yani çevre bilinci, yalnızca “temiz tut” mantığının ötesine geçerek, doğanın işleyişini kavrayıp onunla uyumlu yaşamayı kapsar.
Sonuç olarak çevre bilinci, çok katmanlı, çok aktörlü ve uzun soluklu bir süreçtir.
Bu süreçte eğitim, kültür, politika, medya ve ekonomik araçlar bir arada çalışmalıdır.
Her bireyin doğayla ilişkisini yeniden kurması için rehberlik edilmeli, bu bilinç hayatın her alanına entegre edilmelidir.
Çevre bilinci geliştikçe sadece doğa değil, toplumsal adalet, sağlık ve refah da korunacaktır.
s
Kaynakça
- IPCC (2023). Climate Change 2023: Synthesis Report.
- Louv, R. (2005). Last Child in the Woods: Saving Our Children from Nature-Deficit Disorder.
- Chawla, L. (2009). “Growing Up Green”, Journal of Developmental Psychology, 45(5), 130-142.
- UNESCO (2020). Education for Sustainable Development: A Roadmap.
- Ballantyne, R., & Packer, J. (2005). “Promoting Environmentally Sustainable Attitudes and Behaviour Through Free-choice Learning Experiences”, Environmental Education Research, 11(3), 281–295.
- Zelenzy, L. C., & Schultz, P. W. (2000). “Promoting Environmentalism”, Journal of Social Issues, 56(3), 365–371.
- T.C. Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı (2023). Yeşil Belediyecilik Raporu.
Aksoy, M. (2021). “Kültürel Değerler Bağlamında Çevre Bilinci”, Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Veli Araştırma Dergisi, 98, 102–117.
Hansen, A. (2011). Environment, Media and Communication. Routledge.
Bandura, A. (1986). Social Foundations of Thought and Action: A Social Cognitive Theory.
OECD (2022). Environmental Policy Instruments and Resource Efficiency.
Pretty, J. (2003). “Social Capital and the Collective Management of Resources”, Science, 302(5652), 1912–1914.
Global Reporting Initiative (GRI) (2023). Sustainability Disclosure Standards.
Capra, F. (2007). The Science of Leonardo: Inside the Mind of the Great Genius of the Renaissance.